ANLAYAMADIĞIMIZ SULTAN: II. SELİM
Alp Ramazanoğlu |
Osmanlı
İmparatorluğu’nun 11’inci padişahı Sultan II. Selim Han, imparatorluk tarihinin
en tartışılan hakanlarından bir tanesidir. Sarışın ve renkli gözlü olduğu için
‘Sarı Selim’ adıyla da bilinen padişah; ayyaş, kadın düşkünü, cariye kovalarken
öldü, miras yedi gibi acımasız ithamlarla anılır. Osmanlı İmparatorluğu’nun
Kanuni Sultan Süleyman döneminde altın çağını yaşadığı, II. Selim ile birlikte
sonun başladığı rivayet edilir. Halbuki Devlet-i Aliyye; en geniş sınırlarına
II. Selim’in oğlu III. Murad zamanında ulaşmış, II. Selim’in vefatından 349 yıl
sonra yıkılmıştır. İddia edildiği gibi Osmanlı İmparatorluğu için sonun
başlangıcı II. Selim ise; 3 buçuk asırlık bir zaman dilimi, bir devletin
yıkılması için fazlaca uzun değil mi?
REZİL İFTİRA
Tarihi
gerçeklerden son derece uzak, hayal ürünü bir romanda ise; Hürrem Sultan’ın Türk-Yahudi
devleti olan Hazar Kağanlığı soyundan geldiği, II. Selim’in ise yine aynı
soydan gelen bir adamdan olma oğlu olduğu iftirası atılmıştır. Buna kanıt olarak
da II. Selim’in Kanuni’ye değil Hürrem’e benziyor olması gösterilmiştir. Ayrıca
Hürrem Sultan’ın Kanuni’den sonra Selim’i tahta geçirmek istediği iddia
edilmiştir. İftiracı yazar, çocukların anne ve anne soyunun genlerine de sahip
olduğunu yok sayarak, her evladın babasına benzemek zorunda olduğu çıkarımında
bulunmuş ve adeta kendini rezil duruma düşürmüştür.
Bu
safsataları ortaya koyan ve kendini tarihçi-yazar olarak adlandıran şahsiyetin,
Hürrem Sultan’ın Slav, Ortodoks Hıristiyan kökenli olduğunu bilmemesi mümkün
değil. Yine kolaylıkla bulabileceği bir araştırma sonucunda Hürrem Sultan’ın taht
yolunda Selim yerine Bayezid’i desteklediğini bilmemesi de mümkün değil.
Tıpkı
Mustafa Kemal Atatürk’e atılan iftiralar gibi II. Selim’e yapılanların maksadı
da belli; Türk halkını atalarına düşman etmek. Ama şuna eminim ki; tarihteki
her yalancı gibi bu kişiler de iftiralarının peşinde unutulup gidecekler.
“SELİM FAKİRİ DE
ALLAH İSTESİN”
Kanuni
Sultan Süleyman’ın 5 şehzadesi vardı. Mahidevran Sultan’dan Şehzade Mustafa;
Hürrem Sultan’dan Şehzade Mehmed, Şehzade Selim, Şehzade Bayezid ve Şehzade
Cihangir. Şehzade Cihangir hastalığı dolayısıyla tahta aday olarak
görülmüyordu.
Gerçek
şu ki; Şehzade Selim’in de tahta çıkacağı, hiç kimsenin tahmin ettiği bir olay
değildi. Muhteşem Süleyman’ın Mahidevran Sultan’dan doğma oğlu Şehzade Mustafa
hem halk hem asker hem de ilmiye sınıfı tarafından seviliyor ve büyük saygı
görüyordu. İstikbalde onun tahta çıkması isteniyor ve bunun hayali kuruluyordu.
Kanuni
Sultan Süleyman Şehzade Mehmed’i ayrı seviyor, ona biraz daha fazla muhabbet
besliyordu. Hürrem Sultan ise karakteri ve zekasını Sultan Süleyman’a
benzettiği için Şehzade Bayezid’i tutuyordu.
Rivayete
göre; Şehzade Selim, Musahibi Celal Bey ile bir sohbetinde halkın kendisi
hakkında ne düşündüğünü merak eder ve “Halk arasında bizim için ne derler?”
diye sorar. Celal Bey ise, “Halk ve ordu Şehzade Mustafa’yı ister. Sultan
Süleyman Şehzade Mehmet’i, Hürrem Sultan Şehzade Bayezid’i tutar” der. Şehzade
Selim ise, “Selim fakiri de Allah istesin. Biz sefamızı sürelim, yarının sahibi
var” der.
Gerçekten
de öyle olur. Selim şehzadeliği boyunca saltanat için hiçbir girişimde ve
talepte bulunmaz. Günlerini şiire, sohbete, alkole ve eğlenceye ayırarak
geçirir. O yıllarda Şehzade Mehmed ani bir hastalık sonucu vefat eder. Şehzade
Mustafa ise, isyan edeceği söylentileri ve birtakım emareler sonucu idam
edilir. Şehzade Cihangir de bu infazın üzüntüsüyle yaşamını yitirir.
Şehzade
Selim ve geride kalan tek rakibi Şehzade Bayezid, anneleri Hürrem Sultan vefat
edene kadar iyi geçinir. Ancak Hürrem Sultan’ın ölümünün ardından iki kardeşin
arası bozulur. Şehzade Bayezid çevresindeki devlet adamlarının kışkırtmalarıyla
isyan eder. Sabrı ve sadakatiyle Kanuni’nin takdirini kazanan Şehzade Selim,
padişahın desteğini alarak ayaklanmayı bastırır. İran’a sığınan Şehzade
Bayezid, iki ülke arasında varılan anlaşma sonucu orada idam edilir.
Kanuni
Sultan Süleyman’ın rakipsiz tek şehzadesi olarak kalan Selim, bunun
rahatlığıyla birlikte, yıllardır olduğu gibi sabır ve sadakatle tahtın
kendisine gelmesini bekler.
1566
yılına gelindiğinde Koca hükümdar Muhteşem Süleyman, ilerleyen yaşı ve
hastalığına rağmen Zigetvar Seferine çıkar. Bu onun son seferi, son fethi olur.
Ve Şehzade Selim için saltanat yılları başlar…
ÖZLENEN SÜKUNET
Sultan
II. Selim, babası I. Süleyman ve dedesi I. Selim gibi savaşçı bir kişiliğe sahip
değildi. Ancak Osmanlı halkı da savaşlarda ne kadar başarılı sonuçlar alınırsa
alınsın neredeyse sürekli hale gelmiş olağanüstü harp koşullarından yorgun
düşmüştü. II. Selim, bu noktada büyük dedesi II. Bayezid gibi, halkına
özledikleri barış ve huzur ortamını tahsis etti. Onun dönemi özellikle mimari
alanda büyük bir gelişmenin kaydedildiği, simgesel yapıtların inşa edildiği, muhteşem
eserlerin bakım ve onarımlarının yapıldığı, şairlerin ve zanaatkarların ihya
edildiği bir dönemdir.
DEVLETTE
DEVAMLILIK
Osmanlı’da
birçok padişah, bir önceki padişahtan kalan devlet adamları yerine devleti
kendine yakın kadrolarla yönetmiştir. Değişimler kiminde hemen kiminde ise çok
da uzun olmayan bir sürece yayılarak yapılmıştır. Bugün bir cumhurbaşkanının,
başkanının hatta belediye başkanının; aynı siyasi partiden olsa dahi kendinden önceki
dönemden kalma kadroları değiştirmesi düşünüldüğünde, Osmanlı İmparatorluğu’nda
yaşanan değişimlerin çok doğal olduğu görülecektir.
Ancak
II. Selim, bu yönüyle de hem diğer padişahlardan hem de günümüz devlet
adamlarından ayrılmaktadır. O, alışılagelmiş ‘hükmeden’ egosunun dışına çıkmış,
‘Devlette devamlılık esastır’ ilkesinden hareketle babası Kanuni Sultan
Süleyman’ın kurduğu nizamı sürdürmüştür. Sokollu Mehmed Paşa, Lala Mustafa
Paşa, Ebussuud Efendi, Mimar Sinan gibi Muhteşem Süleyman döneminin önemli
devlet adamlarına hürmet etmiş, 8 yıllık padişahlığı boyunca onları yüksek
kademelerde görevlendirmeye devam etmiştir.
YENİ BİR
STRATEJİ
İstanbul’da
doğan ve burada ölen ilk padişah olan II. Selim, ordusuyla sefere çıkmamasıyla
da kendinden önceki padişahlardan farklı bir strateji izlemiştir. O, siyasete
savaş meydanlarında değil masa başında yön vermeyi tercih etmiştir. Döneminde
hiçbir toprak kaybı yaşanmadığı gibi, babası I. Süleyman’dan 14 milyon 892 bin
kilometrekare miras aldığı imparatorluk sınırlarını, oğlu III. Murad’a 15
milyon 192 bin kilometrekare olarak bırakmıştır. Kıbrıs, Tunus, Yemen ve Sakız
Adası gibi stratejik coğrafyalarda kesin Osmanlı hakimiyeti sağlanmış,
imparatorluğun nüfuz alanı Endonezya’ya kadar genişlemiştir.
KESİLEN BİR
SAKAL GİBİ GÜR
Döneminde
Osmanlı Donanması, İnebahtı Deniz Muharebesi’ni kaybetmiş, bozguna uğrayarak
Haçlı Donanması tarafından yakılmıştır. Ancak verdiği emirle, kısa sürede
oluşturulan yeni donanma Avrupa’yı hayrete düşürmüştür. Avrupalılar, tıpkı eski
günlerdeki gibi Akdeniz’de Osmanlı Donanması’ndan izinsiz karpuz kabuğu dahi
yüzdürememiştir. Böylece Sokollu Mehmed Paşa’nın, Venedik elçisine sarf ettiği
sözlerin haklılığı kanıtlanmış; Osmanlı Donanması tıpkı kesilen bir sakal gibi
çok daha gür bir şekilde ortaya çıkmıştır.
GERÇEKLEŞMEYEN PROJELER
II.
Selim dönemi kanal projeleriyle de hatırlanmaktadır. Rusya tehlikesini en
başından bertaraf edecek, İran’ı kıskaca alacak ve Orta Asya Türk hanlıklarıyla
birleşmenin önün açacak Don-Volga Kanalı Projesi, Kırım Hanlığı’nın ihanetiyle
yarım kalmıştır.
Portekiz’in
Hint Okyanusu’ndaki faaliyetlerine son vermek, Hindistan ve Endonezya
Müslümanlarına yardım etmek, Akdeniz ticaretini ve Baharat Yolunu canlandırmak
için planlanan Süveyş Kanalı Projesi de hayata geçirilememiştir. II. Selim’in saltanatı
boyunca belki de tek büyük hatası; Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın bu hayati projelerine
gereken desteği vermemiş, belki de inanmamış olmasıdır.
SELİMİYE KADAR
GÜZEL BİR ŞİİR
Bir
hükümdar olmasının yanında Sultan II. Selim, sanata ve estetiğe olan sevgisi
kadar iyi bir sanatçı iyi bir şairdi. ‘Selimi’ mahlasıyla Osmanlıca yazdığı
şiirleriyle kendinden yüzlerce yıl sonra gelen şair ve edebiyatçıların
hayranlığını kazanmıştır.
“Biz
bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkız
Ateş kesilir geçse sabâ gülşenimizden”
Ateş kesilir geçse sabâ gülşenimizden”
beyiti
için ünlü şair Yahya Kemal, “Selimiye kadar güzel bir şiir” övgüsünde
bulunmuştur.
Mimari
sanatına da büyük önem veren II. Selim, eski eserlerin bakım ve onarımını
yaptırdığı gibi pek çok yeni yapıt inşa ettirmiştir. Bunlardan en önemlisi
Edirne’de bulunan Selimiye Camisi’dir. Mimar Sinan’ın 80 yaşında inşa ettiği ve "Ustalık eserim" dediği Selimiye Camisi, sadece Edirne’nin değil, Osmanlı
İmparatorluğu’nun en büyük simgelerinden bir tanesi olmuştur.
Bu
ihtişamlı eser için neden Edirne’nin seçildiğine dair pek çok rivayet bulunsa
da II. Selim’in Edirne’ye duyduğu özel sevginin bunda büyük payı olduğunu
düşünenlerdenim.
ÖLÜME GÖTÜREN
TÖVBE
Alkolle
arası bir hayli iyi olan padişahlardan en bilineni belki de II. Selim’dir. Ancak
padişah, çok uzun yıllar tükettiği içkiyi ani bir kararla bırakır. Alkole
alışan bünyesi bu tövbeyle zayıf duruma düşer. Hekimlerin, azaltarak bırakması yönündeki tavsiyelerini dinlemez ve bir daha içki içmez.
O
günlerde Mimar Sinan’ın sarayda yaptırdığı hamamı incelemeye gittiği sırada,
başı dönerek mermer üzerine düşer. Göğüs boşluğunda meydana gelen kanama, hem 8
yıllık saltanatının hem de 50 yıllık yaşamının sonu olur.
Çok anlaşılır güzel bir çalışma olmuş.
YanıtlaSilMazlumun yanın dayız yanın da olacağız
YanıtlaSilBen padişah olsam 2. Selim olurmuşum
YanıtlaSil