DİVAN ŞİİRİ: KESKİN KURALLAR İÇİNDE ÖZGÜN SANAT
Mert Ramazanoğlu |
Divan
şiiri, altı asırlık keskin kurallar silsilesiydi. Bu devrin şairi olmak isteyen
kimse tam manasıyla ona biat etmeliydi. Belirli kuralların dışına çıkmaya cüret
eden şair gelenekçe dışlanır, şairden bile sayılmazdı. Divan şairi vasfına
sahip olan kişi, kendinden önce verilmiş olan eserleri bilir ve bu eserler
doğrultusundaki terbiye ile yetişirdi.
BİR HAFIZA ŞİİRİ
Divan
şiiri bir hafıza işiydi. Yazıya değil, ezbere dayalıydı. Şairler, hafızlarında yüzlerce
beyit saklardı. Öyle ki Nizâmî-i Arûzî, şiirde bir şahsiyet olabilmeyi 30 bin beyit
ezberleme şartına bağlıyordu.
Ortaya
çıkmış edebiyat dönemlerinden diktatörlüğün keskin rüzgarlarla estiği Divan
şiirinde; şairden şaire, devirden devire farklılaşan bir şiir anlayışı söz
konusu değildi. Şaire düşen zihnine yerleştirilmiş, eline verilmiş olan malzeme
ile kendi şaheserini ortaya koymaktı.
Şair
şiirinde, gelenekteki hazır unsurun tutuculuğuyla gerçek hayatında ağzına içki
sürmese dahi elinden şarap kadehini eksik etmeyen, meyhaneden çıkmayan birine
bürünüyordu.
GELENEĞİN
ŞEKİLLENDİRDİĞİ AŞK
Bu
mecrada şiir yazacak olan şairin; Mecnun olması, Kerem olması, Ferhat olması
yani aşık olması gerekiyordu. Bu her daim böyleydi. Fakat yine gerçek
hayatındaki aşkı ile değil, geleneğin belirlediği aşk ile var oluyor, şiirini
bu doğrultuda var ediyordu.
Aşk
vardı, hatta ilk şarttı. Yalnız şiirlerde göz alıcı tasvirler ile anlatılan aşk
platonikti. Acı taraf ise tam burasıydı. Fakat ‘Aşık’ı hayatta tutan dayanağı
da bu aşk ıstırabıydı. Maşuk ise, kaçan kovalanırcasına tüm bu vaziyet
karşısında, umursamaz tavrı kendine benimsiyordu. Sevgilinin aşığına bir
lahzada göz ucuyla bakış atması dahi onun için tarif edilmez mutluluklara yol
açıyordu. Çekilen ıstıraplar sevgiliden gelen bir lütuf sayılıyordu. Zaten asıl
korkulan sevgilinin ‘Aşık’ına yaptığı eziyetlerden vazgeçmesiydi.
SİLAHLARLA
DONATILMIŞ SEVGİLİ
Adeta
komün bir yapıya sahip olan Divan şiiri yine şairi için her şeyi düşünmüş,
sevgili tipinin fiziki hususiyetlerini de önceden belirlemişti. Tabi ki bu
sevgili, gerçek hayattaki sevgilinin fiziki özelliklerinden uzak her şairce tek
bir tip olan sevgiliydi. Selvi boylu, uzun siyah saçları olan, ince belli,
yanakları gül kırmızısı, bakışları kılıç gibi keskin, ok gibi yaralayıcı, kaşları
yay, kirpikleri ok, zülfü hançer sevgili…
Bakışlarının
kılıç gibi keskin, ok gibi yaralayıcı, kaşlarının okunu fırlatmaya hazır bir
yay gibi olması silahlarla donatılmış bir sevgili tiplemesi göz önüne
getiriyordu. Sevgili bu silahları ile aşığını yaralıyordu.
İLAHİ AŞKA
ULAŞMAK
Aslında
Divan şiirinde güzel insana duyulan aşk İlahi aşka ulaşmak için bir araçtı. Esas
olan ilahi aşka erişebilmektir. Amaç ilahi aşka ulaşmak da olsa şarap kadehini
elinden eksik etmemek gibi dinin uygun görmediği hatta yasak kıldığı bazı
davranışları gerçekleştirmekte maruz görülmüyordu. Çünkü bunlar manalarla
zenginleştirilmiş sembollerdi.
Mesela;
şarap ilahi aşkı, pir-i mugan (meyhaneci) mürşit’i temsil ediyordu. Meyhane
aşkın öğrenildi tekkeydi. Aşık olunan, yolunda ıstıraplar çekilen ‘Maşuk’ ise
Allah’ı ta kendisiydi.
İSTİKRAR VE
EDEBİ ZENGİNLİK
Her
şair geleneğine sımsıkı bağlıydı. Belirlenen katı kurallara, aşılamayan
sınırlara rağmen Divan şiiri yüzyıllarca kendisine büyük ve özgün şairler
çıkarabildi.
Divan
şiiri; sevgilinin aşığını hançerlemesi, yaralaması gibi sayısı çok fazla olan
yabancı kelimeler ve ağdalı dili ile Türkçemizi yaralamış ve gelişimi konusunda
engel teşkil etmişse de 6 asırlık büyük bir istikrar ve edebi zenginlik dönemidir.
(Bu
yazıda edebiyat tarihçisi merhum Prof. Dr. Ömer Faruk Akün’ün Divan Edebiyatı makalesinden yararlanılmıştır.)
Yorumlar
Yorum Gönder