27 MAYIS İHTİLALİ’NE GİDEN SÜREÇ
Alp Ramazanoğlu |
27
Mayıs 1960, kimilerine göre devrim kimilerine göre darbe tarihi. Ben bu yorumu siz değerli okuyucularıma
bırakmak adına yazımda, ihtilal kelimesini kullanmak istiyorum.
Ünlü
Fransız düşünür Voltaire, “Darbe ve ihtilal yapılmaz, gelir” sözüyle dünyadaki
tüm halk ve ordu ayaklanmalarının bir nedenle gerçekleştiğini anlatmıştır. Peki
Türkiye’nin ilk askeri ayaklanması hangi şartlarda oluştu ve neden başarılı
oldu?
DEVİR TESLİM
Cumhuriyeti
kuran ve 27 yıl boyunca tek parti iktidarını sürdüren Cumhuriyet Halk Partisi,
dünyadaki benzerlerinin aksine tek bir kişinin burnu dahi kanamadan iktidarı,
Mayıs 1950 seçimlerini kazanan Demokrat Parti’ye teslim etti.
Ordu
ve bürokrasi içerisindeki birtakım kesimlerin tehlikeli olacağını bildirmesine
rağmen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, demokrasiye olan inancıyla çok partili
rejimdeki ilk iktidar devrini gerçekleştirdi.
Ancak
yeni Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes liderliğindeki
Demokrat Parti için iktidar dönemi, Cumhuriyet ve CHP ile hesaplaşma demekti.
Her alanda bu duygularla yapılan siyaset, maalesef Türkiye’yi askeri müdahaleye
götürecekti.
10 YILLIK
İCRAATLER
İktidara
geldiğinde ilk iş olarak ezanın Arapça okunmasını sağlayan DP, cemaatlerle iyi
ilişkiler kurarak irtica faaliyetlerine göz yumdu. Dönemin Fethullah Gülen’i
olan Said Nursi ve DP iktidarı arasında çok yakın ilişkiler dikkat çekiyordu. Nursi,
bu dönemde yurt gezilerine çıkarak DP için destek istedi.
CHP
döneminde kurulan Köy Enstitüleri eğitim sistemi, halkın aydınlanmasından
çekinen toprak ağaları ve şeyhlerin baskısıyla Demokrat Parti tarafından
kapatıldı.
DP’nin
bu gibi hamlelerine muhalif olan tüm kesimler, baskı altına alındı.
Atatürk
heykellerine karşı sistematik saldırılar silsilesi başlatıldı. Saldırılar o
kadar arttı ki DP hükümeti tarafından bugün bile geçerli olan Atatürk’ü Koruma
Kanunu çıkarıldı.
Gazete
ve dergilere sansür uygulandı. DP iktidarını eleştiren yayınlar 1 hafta, 1 ay
ve süresiz olmak üzere yayın yasağına tabii tutuldu. Bunların arasında
Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet gibi günümüzün de önemli gazeteleri de ceza
aldı.
CHP
başta olmak üzere Hürriyet Partisi, Millet Partisi gibi tüm muhalif partiler
susturuldu. Meclis tutanaklarının basınla paylaşılması engellendi.
İsmet
İnönü dahil olmak üzere tüm muhalefet liderlerine saldırılar düzenlendi.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi lideri Osman Bölükbaşı tutuklanarak ceza
evine konuldu.
Gazeteciler,
savunma hakkı tanınmaksızın mahkum edildi. Ulusal ve yerel basından yüzlerce
gazeteci toplamda 100 yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı.
1954
seçimlerinde Demokrat Parti yerine hemşehrileri Osman Bölükbaşı’nın partisini
birinci yaptıkları için Kırşehir halkı cezalandırıldı. Kırşehir’in il statüsü
alınarak ilçe yapıldı.
Cumhuriyet
tarihinin en üzücü hadiselerinden 6-7 Eylül Olayları tezgahlandı. ‘Atatürk’ün
Selanik’teki evine saldırıldı’ provokasyonu ile başlayan ve bu bahaneyle CHP’nin
üzerine yıkılması planlanan olaylarda Rum kökenli vatandaşlar darp edildi, malları
yağmalandı.
Yükselen
muhalif sesler ve 1957 seçimlerinde düşen oyları sonucunda seçmenlerini bir
arada tutmak isteyen DP iktidarı, Vatan Cephesi adı altında bir örgütlenme
kurdu. Her gün uzun saatler boyunca Vatan Cephesi’ne katılan yüzlerce
vatandaşın adları radyolardan anons edildi.
İsmet
İnönü’nün halkla bir araya gelmesi, gittiği şehirlerin valileri ve emniyet
müdürleri tarafından engellendi. İnönü çoğu zaman şehir girişlerinde
durdurularak geri gönderildi.
En
bilineni Uşak olmak üzere bazı merkezlerde İsmet İnönü ve CHP’lilere linç
girişiminde bulunuldu. Demokrat Parti yandaşlarının gerçekleştirdiği
saldırılarda İsmet İnönü başından yaralandı.
DP
milletvekilleri tarafından hazırlanan düzenlemeyle meclis ve yargı üzerinde bir
yetki verilen Tahkikat Komisyonları kuruldu. Savunma ve itiraz haklarının
olmadığı ve hiçbir üst mahkemenin müdahil olamadığı bu komisyonlarda muhalifler
çeşitli cezalara çarptırıldı.
Otoriterleşen
yönetim ve baskıya karşı İstanbul başta olmak üzere Ankara ve diğer illerdeki
öğrenciler ayaklandı. Şiddetle bastırılmaya çalışılan eylemlerde öğrenciler
katledildi.
Başbakan
Adnan Menderes, olaylardan sorumlu tuttuğu ve “Kara cübbeliler” dediği öğretim
görevlileri ve akademisyenleri görevden aldı.
Demokrat
Parti yanlısı olan dönemin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı
Rüştü Erdelhun ve yüksek rütbeli komutanlar ise orduya hakim olduklarını ve bu
olaylar karşısında orduda bir hareketlenme olmayacağını düşünüyorlardı.
Muhalif
kesimlerde ise DP’nin seçimleri kaybetse de iktidarı bırakmayacağı korkusu yaşanıyordu.
DP’nin yaptığı icraatler ve 1957 seçimlerindeki şaibe iddiaları da bu
korkularının mimarlarıydı.
İHTİLAL
Tüm
bu ortamda Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yapılanan ve çoğunluğu
albaylardan oluşan bir grup asker, 27 Mayıs’ta harekete geçti. Atılan ilk
adımda Merkez Komutanlığı başta olmak üzere diğer tüm kuvvetler ihtilale
katıldı. Sanki ordu içerisinde herkes ihtilal düşünüyor, ama harekete geçmek
için bir kıvılcım bekliyordu. İşte o kıvılcım 26 Mayıs’ı 27 Mayıs’a bağlayan
gece çakıldı.
İhtilal
planı dahilindeki tüm hedefler bir bir ele geçirildi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar
ve Başbakan Adnan Menderes tutuklandı. 10 yıllık DP iktidarı birkaç saat
içerisinde yerle yeksan olurken; hükümet yanlısı Genelkurmay Başkanı, yüksek
rütbeli komutanlar, valiler, emniyet müdürleri, kaymakamlar kendilerini göreve
getiren DP iktidarıyla aynı sonu yaşıyordu.
EN İLERİCİ
ANAYASA
Halkta
ise ordunun bile beklemediği ölçüde bir bayram coşkusu vardı. Sokağa çıkma
yasağına rağmen ellerinde Türk bayraklarıyla meydanları dolduran vatandaşlar,
askerleri omuzlarında taşıyordu. Demokrat Partili seçmenlerde ise hüzün ve
sessizlik hakimdi.
27
Mayıs İhtilali sonrasında ordu yeniden demokrasinin yolunu açtı. Hazırlanan
1961 Anayasası dünya tarihinin en özgürlükçü, ilerici ve demokratik
anayasalarından biri olarak tarihe geçti. Maalesef Türkiye ilerleyen yıllarda bir
daha böyle bir anayasayla yönetilme imkanını bulamadı.
İDAMLAR
Kimilerinin
darbe kimilerinin devrim dediği bu tarihi olayın akılda kalan en tesirli yanı Başbakan
Adnan Menderes ve iki bakanın idam edilmesiydi. Haklı veya haksız hiçbir
gerekçeye bakılmadan söylemek gerekirse, bu idamlar tarihimize kara bir leke
olarak geçti.
Eğer
Menderes ve arkadaşları idam edilmeselerdi, bugün 27 Mayıs İhtilali’ne giden
süreci daha iyi analiz edebilirdik. Mağdur edebiyatı olmadan suçlu suçsuz
ayrımını yapabilir; failleri kahraman, kahramanları fail ilan etmezdik.
Yorumlar
Yorum Gönder