ÖZ YURDUNDA GARİPSİN, ÖZ VATANINDA PARYA
Alp Ramazanoğlu |
Türkiye’de
7’den 70’e halkın gündemi ekonomik kriz. Temmuz ve Ağustos ayında 7 liranın
üzerine çıkan, Merkez Bankası’nın 625 baz puanlık faiz artırımına rağmen 6.30
seviyelerinde işlem gören doların etkisi iyiden iyiye kendini hissettiriyor.
Gıda
ürünleri başta olmak üzere tüm sektörlerde çok belirgin artışlar ceplerimizi
yakıyor. Dövizle bağlantılı olan kalemlerdeki artışı, vatandaş bir yere kadar
anlayabiliyor. Ancak kendi ürettiğimiz ürünlerdeki yüksek artışlar, krizi
fırsata dönüştüren işgüzarlardan ve stokçu ihanet şebekelerinden kaynaklanıyor.
KRİZİN
KAZANANLARI
Esnaf,
maliyet artışını gerekçe göstererek zam yapıyor. Bir şekilde artan
maliyetlerden oluşan zararını zamla amorti ediyor. Zammın gerekçesini soran
vatandaşa da “aracı” cevabını veriyor. Aracılar, üreticinin fiyat yükseltmesini
ve artan akaryakıt fiyatlarını gerekçe gösteriyor. Üretici, sektörleri
farklılık gösterse de benzer yanıtlar vererek üretim maliyetlerindeki yükselişi
bahane ediyor.
Üreticisi,
aracısı, esnafı, tüccarı, krizden kaynaklı eriyen gelirlerini yaptıkları
zamlarla dengeliyor. Fırsatçı ve stokçular ise kriz öncesinden daha fazla
kazanıyor.
BORDROLULAR
SINIFI
Üreticiden
perakendeciye, ticaret erbabında durum aşağı yukarı bu şekildeyken; işçilerde,
memurlarda, beyaz yakalılarda yani ücretli çalışanlarda durum ne?
Bu
grupta nispeten şanslı olanlar memurlar ve emekliler. İyi kötü 6 ayda bir zam
alabiliyorlar bir de enflasyon farkına göre iyileştirmeler yapılıyor. Ancak
enflasyon o kadar yüksek ki; maaşlarındaki artış paralarındaki değer kaybını
durduramıyor.
Krizden
en fazla olumsuz etkilenen kesim ise işçiler ve beyaz yakalılar, yani özel sektör
çalışanları… Maaşlarında enflasyon farkı iyileştirmesi bir yana enflasyon
oranının altında zamlarla çalışıyorlar. Çoğuna 6 aylık değil yılık zam
yapılıyor. Bazıları zam dahi alamıyor.
Büyük
küçük birçok firma ya batıyor ya küçülme kararı alıyor. Hemen hemen her sektör,
işçi çıkarıyor. Dolayısıyla özel sektör çalışanları bırakın zammı, işini
kaybetmemenin buruk sevincini yaşıyor.
İşçisinden
memuruna, emeklisinden beyaz yakalısına kadar maaşlılar ordusunun parası her
geçen gün eriyor.
MÜLTECİ
SORUNU
Çeşitli
sektörlerde faaliyet gösteren dev şirketler iflasın eşiğinde, küçük ve orta
ölçekli işletmeler ise ayakta kalmaya çalışıyor.
İşveren,
artan maliyet giderlerini azaltmak için ilk adım olarak işçi çıkarıyor.
Yerlerine ise Suriye başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden gelen kaçak
göçmenler işe alınıyor.
Eğitim
ve sağlık başta olmak üzere her alanda mültecilere sağlanan pozitif ayrımcılık,
Türkiye’yi sığınmacı cenneti haline getirirken; Türk insanı artık ekmeğini bile
göçmenlere kaptırmış durumda.
İşçi
maliyetini kısıp, kriz koşullarına direnmenin yolu bu mu olmalı?
Hükümet, ucuz
işçi adına göz yumduğu, kendi vatandaşını işsiz, aşsız, ekmeksiz bırakan bu
politikadan ne zaman vazgeçecek?
Şu
ekonomik krizi arar hale geleceğiz. Çünkü 50 yıl sonra bambaşka bir etnik
yapıda Türkiye göreceğiz. Toprak talebi, ana dil, uyum ve entegrasyon gibi nice
sorunlarla uğraşacağız…
Bu şartlar altında bu ülkenin vatandaşlarının Türkiye'nin ne bugününden ne de yarınından umudumu
kalmadı.
Şairin
dediği gibi “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya”
İşte
bizleri bu hale getirdiler...
Yorumlar
Yorum Gönder