VENEZUELA SİYASİ KRİZİNDEN NOTLAR

Alp Ramazanoğlu |


Venezuela’da yaşanan siyasi kriz, uzun bir aradan sonra dünya gündemini Orta Doğu’dan Latin Amerika’ya çevirdi.

Çoğunluğu muhaliflerden oluşan Venezuela Ulusal Meclisi Başkanı Juan Guaido, ocak ayında kendini ülkenin geçici devlet başkanı ilan etti. Uzun yıllardır Amerikan ambargoları, ekonomik kriz ve irili ufaklı darbe girişimleriyle sarsılan Venezuela, içinden çıkılmaz bir siyasi krizin içine girdi.

Devlet Başkanı Nicolas Maduro, geçen yıl yapılan seçimlerde yüzde 65 oy alarak yeniden devlet başkanı seçilmişti. Guaido’nun kendini geçici devlet başkanı ilan etmesinden sonra; hangi tarafta olacağı kritik önem taşıyan Venezuela ordusu, seçilmiş Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun yanında yer aldı.


Venezuela halkı ise Guaido ve Maduro yanlıları olarak ortadan ikiye ayrıldı. Taraflar inandıkları liderleri için meydanları hınca hınç dolduruyor. İki kesim arasında çıkabilecek çatışmadan endişe ediliyor. Oluşabilecek en küçük bir çatışma, ülkeyi iç savaşın eşiğine getirebilir.

Dünyada ise ABD, İngiltere, Fransa, İspanya, Arjantin, Kolombiya, Kanada, Avustralya gibi ülkeler Guaido’nun geçici devlet başkanlığını tanırken; Rusya, Çin, Türkiye, Yunanistan gibi ülkeler Maduro’ya açık destek verdi.


Juan Guaido, Venezuela ordusunu Maduro’yu devirmek için harekete geçmeye davet ederek, darbe çağrısında bulundu. ABD Başkanı Donald Trump ve kurmayları da benzer ifadelerle Venezuela ordusundan askeri müdahale yapmasını istiyor.

Ordu içinde Hava Kuvvetlerinden üst rütbeli bir general ise Guaido’yu geçici devlet başkanı olarak tanıdığını duyurdu. General, diğer üst rütbeli askerlere de Guaido’yu tanıma ve askeri müdahale çağrısında bulundu.

Darbe kışkırtmalarına sert tepki gösteren Devlet Başkanı Nicolas Maduro, şubat ayı içerisinde tarihte görülmemiş bir askeri geçit töreni hazırlayacaklarını duyurdu. Maduro, ABD Başkanı Trump’ın kendisi hakkında ölüm emri verdiğini; başına bir şey geldiği takdirde sorumluların Trump, Kolombiya Devlet Başkanı Ivan Duque ve Kolombiya mafyası olduğunu açıkladı.

*** *** ***

Süreci yakından takip eden ve ülkedeki krizle ilgili pek çok haber yapmış bir haber editörü olarak, Venezuela’da son bir ayda yaşananların genel özetini yazdım.



Maduro’nun yanlış ekonomi politikaları ülkeyi korkunç bir krizin içine sürükledi. 3 milyondan fazla kişi ülkeyi terk etti, günde 5 bin kişi hala ülkeden kaçıyor. Bunları kabul ediyorum, ama peki ya ülkenin yıllardır yaşadığı Amerikan ambargosu? Dünyanın en zengin petrol kaynaklarına sahip olmasına rağmen, petrolünü ambargo nedeniyle satamaması? 

Türkiye, geçtiğimiz yaz Venezuela ve İran’ın yaşadığı ambargonun binde birini bile yaşamadı ama ekonomimizin geldiği hal ortada. Venezuela'nın 20 yıldır ABD ve Batı ambargolarıyla mücadele ettiğini bilmeden, yaşadığı ekonomik çöküntü nedeniyle sadece Maduro'yu suçlamak ne kadar kolay... 

ABD’nin desteğini almış ve ordusunu sürekli darbeye kışkırtan Guaido, ülkesine nasıl demokrasi ve özgürlük vaat edebilir? Bolivarcı eski devlet başkanı Chavez’in millileştirdiği petrol kaynaklarını, ABD ve Avrupalı petrol devlerine yeniden pazarlayarak mı? 

Darbe çağrısı yaparak iktidara gelmek isteyen bir siyasi figürün, hedefine ulaştığında dikta rejimi de kurabileceğini görmek zor bir durum olmamalı.



ABD ve Avrupa’nın kendi çıkarlarına ters düştükleri için “demokrasi” bahanesiyle müdahale ettikleri; Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye, Afganistan’a bir bakın… Bırakın demokrasi kırıntısını kan ve gözyaşından, doğal kaynaklarının ve zenginliklerinin sömürülmesinden başka bu halkların eline ne geçti?

ABD ve Batının, dünyadaki en zorba, zalim, antidemokrat, baskıcı rejimi olan Suudi Arabistan yönetimiyle olan müttefiklik ilişkisi ve Cemal Kaşıkçı cinayetini örtbas etmedeki çabası hangi demokratik ilkeyle bağdaşıyor?

*** *** ***


Pardon, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro diktatördü ve yıkılması gerekiyordu değil mi?

Yorumlar

Popüler Yayınlar