AYASOFYA CAMİİ HAKKINDA İZLENİMLERİM

Alp Ramazanoğlu |

Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı günden bu yana yaklaşık 200 yıldır bitmeyen sorunlar yumağı Türk-Yunan ilişkileri. Bu durum üzerine kitaplar yazılacak apayrı bir konu ancak, Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılması, Türkiye-Yunanistan arasındaki meseleler bağlamının dışında değil.

Ayasofya’nın cami olması, Türkiye’de son kez ve en güçlü biçimde gündeme geldiğinde Yunanistan’ın hadsiz tutumu, Türk kamuoyunu bütünleştirdi. Her zaman olduğu gibi ağabeyleri Avrupa, ABD ve Rusya’ya güvenen şımarık çocuk Yunanistan, Türkiye’nin egemenliğinde Türk topraklarında bulunan ve Türkiye’ye ait olan tarihi bir yapıyla ilgili agresif ve tehditkar açıklamalarıyla süreci provoke etti.

Yunanistan’ın doğrudan Türkiye’nin egemenlik haklarına saldıran açıklamaları olmasaydı; Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılmasına mesafeli olan seküler milliyetçiler, solcular ve bazı muhafazakar gruplar, muhalif görüşlerini savunabilirdi.

Ancak Yunan provokasyonu karşısında özünde Ayasofya’nın müze olarak kalmasını isteyen Türkler de karara muhalefet etmedi. Hatta destek bile verdi. Çünkü Yunanistan açıklamalarıyla bir yapının statüsünü değil, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine saldırmıştı.

Bu nedenle Türk kamuoyunda fikir ve eylem birliği oluşurken; dünyada özellikle Yunanistan’ın çok güvendiği ağabeyleri Avrupa, ABD ve Rusya’dan cılız tepkiler geldi. Yunan, tarihte birkaç kez başına geldiği gibi yine o çok güvendiği ağabeyleri tarafından satılmıştı.

HÜZÜNLE KARIŞIK HİSLER

Şahsi fikrime gelince; özümde Ayasofya’nın müze olarak kalmasını istememe rağmen, Yunanistan’ın yukarıda bahsettiğim hadsizliği ve kendi ülkesinde bulunan Osmanlı eserlerine reva gördüğü saygısızlıklar nedeniyle Ayasofya ile ilgili cami kararını destekledim.

Yeniden ibadete açılmasının ardından ise birkaç gün önce Ayasofya Camii’ni ziyaret ettim. Daha önce müze statüsündeyken 3 kere ziyaret ettiğim için, şaheserin iki halini kıyaslama şansına sahip kişilerden biriyim diyebilirim.

Ayasofya’yı camii olarak görmek tuhaf hissettirdi beni. İtiraf etmeliyim ki biraz hüzünlendim. Cami girişindeki ve içerisindeki fresklerin, mozaiklerin perdelerle kapatılmış hali, kıblenin eğikliği, kubbedeki melek tasvirleri, mekanın aldığı katedrallere özgü doğal ışık gibi etkenler; Allah, Hz. Muhammed ve Dört Halife lafızlarına, minbere ve halılara rağmen sizi bir camide hissettirmiyor. En azından orijinali camii olan bir yapıda bulunmadığınızı zihninize nakşediyor.

Fatih, Süleymaniye, Sultanahmet ve Bayezid gibi tarihimizin en önemli selatin camilerini ziyaret ettiyseniz, hatta herhangi bir camide bulunduysanız Ayasofya Camii’ne geldiğinizde beni daha iyi anlayacaksınız.

Ayasofya ister camii ister müze olsun fark etmez bizim kalbimizin baş tacı, gözümüzün nuru. Onu inşa eden Doğu Roma’nın, onu koruyan ve bugünlere getiren Osmanlı’nın ve Cumhuriyet’in bizlere emaneti… Üzerimize düşen görev; onu korumak ve en sağlam şekilde gelecek nesillere aktarmak.

Son ziyaretim sırasında maalesef bu özeni hissedemedim. Kabul edelim ki, 86 yılın sonunda yeniden camii olarak hizmet vermesinin bir heyecanı var. Ancak bu durum Ayasofya’nın sıradan bir mahalle camii gibi muamele görmesine neden olmamalı. Ziyaretçi girişi düzenlenmeli, ibadet yalnızca namaz vakitlerinde yapılmalı ve namaz vakitleri dışında freskler, tasvirler ve mozaikler açık tutulmalı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar