SAVAŞSIZ KAYBEDİLEN 4 VATAN TOPRAĞI

Alp Ramazanoğlu |


Bugün çok sevdiğim bir dostum İsrail ve Türkiye’nin sosyal medyalarında gündem olan birleşik Türk-İsrail devleti haritasını gönderdi. Bu konuda sohbet ederken laf lafı açtı, konu kaybettiğimiz topraklara geldi.

Anadolu’da küçük bir beylik olarak başlayıp 3 kıtaya yayılan, 623 yıllık hakimiyetinin 250 senesinde dünyanın yegane büyük gücü olmuş bir imparatorluğun varisleriyiz. Büyüme ve hakimiyet bu kadar ihtişamlı olunca, çöküş de bir o kadar uzun ve acılı oldu tarihimizde…

İmparatorluklar devrinin kapandığı, yerine ulus devletlerin aldığı modern dünyada böyle devasa topraklara ve her biri birbirinden farklı onlarca millete hala sahip olmamız beklenemezdi elbet.

Nitekim Osmanlı İmparatorluğu, fethederek 3 kıtaya yayıldığı bu toprakların neredeyse tamamını savaşla alıp, savaşla verdi. Sahip olmak için can aldı atalarımız, sahip kalabilmek için de can verdi. Bizlere Anadolu, Doğu Trakya, Kuzey Mezopotamya ve Güneybatı Kafkasya topraklarına sahip Kuzey Kıbrıs’ı ise fiilen yöneten bugünün Türkiye Cumhuriyeti’ni miras bıraktı.

Ancak kaybettiklerimiz arasında istisna olarak 4 toprak parçası var ki; savaşsız, tek kurşun bile atmadan ve hele birini ise hediye olarak verdiğimiz… İşte kaybedilen topraklardan en çok içimi acıtan parçalar bunlar.

Bir toprağı savaşarak kaybetmek, o toprağı elde tutabilmek için can vermek kan dökmek başka bir şey… Diplomatik kazançlar için adeta hediye etmek başka bir şey. Birinde direniyorsunuz gücünüz yetmiyor ve kaybediyorsunuz, diğerinde ise başka ülkelerden medet umduğunuz o kahrolası diplomasi masasında destek alabilmek için kendi ellerinizle teslim ediyorsunuz.

Bunlardan ilki Kıbrıs... 1878 yılında Britanya’ya kiraladık. 93 Harbi’nde ağır yenildiğimiz Rusya’ya karşı diplomaside bize destek vermesi için bir kalemde vazgeçtik. İngilizler 1914’te ilhak ettiğini açıkladı, 1923 Lozan’da bu ilhakı tanımak zorunda kaldık. Sözde geçici olarak verdiğimiz Kıbrısımızın; 96 yıl sonra 1974 harekatıyla ‘kuzeyini’ kurtarabildik.

İkincisi On İki Adalar… 1912 yılında patlak veren Balkan Harbi’nde elimizden çıkacağı endişesiyle Trablusgarb Savaşı sonrası İtalya’ya geçici olarak verdik. 1914’te ilhak ettiler, 1923 Lozan’da bu ilhakı kabul ettik. 1947 yılında ise burnumuzun dibindeki adaların, karşı kıyıdan gelen Yunanistan’a verilişini izledik.

Üçüncüsü Dimetoka, Kumçiftliği ve Cisrimustafapaşa ilçeleri… Tarihimizde Dimetoka ve çevresi olarak geçen 2.200 kilometrekarelik bu bölgeyi 1913 yılında 2. Balkan Harbi sırasında Edirne ve Kırklareli ile birlikte geri aldık. I. Dünya Savaşı’nda sözde müttefikimiz Almanya’nın baskısıyla 1915 yılında Bulgaristan’a hediye ettik. Bu saçma sapan anlaşma karşılığında Bulgaristan ittifaka dahil oldu ve onlar da I. Dünya Savaşı’nın kaybedenleri arasında yer aldı. 1923 yılında Lozan’da Cisrimustafapaşa’nın Bulgaristan’da kalmasını, Dimetoka ve Kumçiftliği’nin Yunanistan’a verilmesini tanıdık.

Dördüncüsü Batum… Bolşevik Devrimi sonrasında Sovyet Rusya, dünyaya antiemperyalist olduğu mesajını vermek için 1918 yılında Brest-Litovsk anlaşmasını imzaladı. Sovyet Rusya, anlaşmanın muhatap ülkelerinden biri olan Osmanlı Devleti’ne, Çarlık Rusya’sının 1878’de ilhak ettiği; Kars, Ardahan, Batum ve Artvin ile Iğdır’ı geri verdi. Ermeniler ve Gürcüler bu kararı tanımayıp işgal girişiminde bulundu. Kazım Karabekir komutasındaki Türk ordusu, bu kentleri destansı bir zaferle geri aldı. 1920’de açılan TBMM’nin I. Döneminde Batum’u temsilen 4 milletvekili Ankara’ya geldi. Ancak Sovyet Rusya, Brest-Litovsk anlaşmasıyla verdiği 5 kentten Batum’u geri istedi. Heyetler Türk-Sovyet sınırının belirlenmesi için Moskova’da toplandı. Belirli miktarda altın ve silah yardımı karşılığında Batum, Sovyet Rusya’ya bağlı Gürcistan’a bırakıldı. Batum, Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991 yılında bağımsız Gürcistan’ın özerk parçası oldu.

Batı Trakya ve Kuzeydoğu Ege Adaları’nın durumu: Bu 4 vatan toprağının dışında nüfusunun yüksek çoğunluğu Türk olan Batı Trakya meselesinden de bahsedelim. Batı Trakya, Balkan Savaşları yenilgisiyle 1913’te Bulgaristan’a verilmişti. 1923 Lozan Antlaşması’nda Britanya’nın baskısıyla Yunanistan’a devredildi ve Türkiye bu kararı kabul etti. Türk heyeti, Anadolu’ya yakınlığı bulunan kuzey Ege’deki adaları istedi. Ancak oralardaki Yunan nüfus çoğunluğu dolayısıyla bu istek kabul görmedi. Adalarda Yunan çoğunluğu dikkate alan İngilizler, Batı Trakya’daki Türk çoğunluğunu yok sayarak her iki bölgeyi de Yunanistan’a verdi.

Maalesef Türk heyeti bu karara yeteri kadar direniş gösteremedi. Planlanan nüfus mübadelesinin yanında bir toprak mübadelesi de gündeme getirebilirdi. Türk çoğunluğu olan Batı Trakya’nın, Yunanistan’da kalmasına karşılık, Yunan çoğunluğu olan Kuzeydoğu Ege’deki adaların Türkiye’ye verilmesi ve karşılıklı iki bölgeyi kapsayan Türk-Yunan nüfus mübadelesi istenebilirdi. Lozan’da İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türklerini kapsam dışı bırakan genel mübadele, İstanbul Rumları ve Selanik Türkleri olarak değiştirilebilirdi. Bu isteklerin reddedilmesi karşılığında Türk ordusunun Doğu Trakya’dan Batı Trakya’ya geçmesi gündeme gelebilirdi.

Çünkü Yunan ordusu dağılmış, Fransa ve İtalya yeni bir savaşa girmeyeceklerini açıklamıştı. Britanya ise anavatanında İrlanda Bağımsızlık Savaşı ile mücadele ediyordu. Sömürgelerinden yeni bir Anadolu harekatı için asker istemiş ve bu talebi reddedilmişti. İngiliz halkı ise savaşmayı bırakın, hükümetin Anadolu’dan çekilmesini ve savaş çığırtkanlığından vazgeçmesini istiyordu.

Maalesef Lozan’daki Türk heyeti, bu avantajlı şartları iyi okuyamadı. Talep ettiği ne Batı Trakya’yı ne de Doğu Ege Adalarını alabildi.

Evet; Lozan, Sevr’e göre çok büyük bir başarıdır. Ancak savaş kazanan taraf olan Türk heyeti, dünya koşullarının farkına varabilseydi, sözünü ettiğimiz 4 vatan toprağı ile Batı Trakya’nın Yunanistan’a verilmesine karşılık Kuzeydoğu Ege Adaları’nı alabilirdi.

Eğer bu gerçekleşseydi, Türkiye hem Ege’de hem de Akdeniz’de bugünkü problemleri yaşamayacaktı.

GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ TÜRKİYE

100 yıl öncesinden günümüze kalan o sorunların çözümü bugünün Türkiye’sine kaldı.

Türkiye geçen asrın savaştan çıkmış yorgun ülkesi değil. Sorunlarını kendi lehine çözmek için güçlendi ve güçlenmeye devam ediyor. Ekonomik sorunlara aldırmayın, atlattığımız her kriz gibi bu da geçecek. Burası İskandinavya değil, bu coğrafyada önemli olan ana unsur askeri güç. Ve Türkiye askeri alanda günden güne çok daha kuvvetleniyor.

Bölgedeki sorunların çözümü lehimize olacak. İster barış ister savaş ile… Bunun kararını düşmanlarımız verecek.

Yorumlar

Popüler Yayınlar