TAKVİMLER VE MEVSİMLER

Alp Ramazanoğlu |


Son yıllarda dünyanın bir iklim krizi içerisinde olduğu hepimizin malumu. Yaşlı ve güzel gezegenimiz, zamanları aşan genel bir küresel soğuma sürecinde olsa da; insan türünün doğaya verdiği zararlar nedeniyle soğuma parantezinde bir ısınma dönemini yaşıyor.

Küresel ısınma, buzulların erimesi ve iklim değişiklikleriyle ilgili tüm endişelere, yaşanan sürecin ulaştığı tehlikelere şüphesiz katılıyorum. Ancak bu iklim değişikliği sürecinin bu kadar hızlı gerçekleşeceğini sanmıyorum. Bu fikrim son yıllardaki mevsim kaymalarıyla temelleniyor.

Hepimiz yaşıyoruz ve şahit oluyoruz aslında. Tecrübe ettiğimiz şeyi bir iklim değişikliği olarak tanımlamak erken olabilir. Çünkü mevsimler birbirini takip etmeye ve ardı sıra yaşanmaya devam ediyor. Ancak son birkaç yıla dikkat edin... Meteoroloji’den geçmiş yıllara ait mevsim geçişlerine denk gelen tarihlerdeki sıcaklık değerlerine baktığınızda göreceksiniz. İklimlerimize ilişkin kuşkusuz ayrışan bir şey var, o da mevsimlerin başladığı ve bittiği tarihler.

Mesela 2020 yazını anımsayın… Yaz mevsimi, temmuz başında kendini anca gösterebildi. Ekim ayı sonuna kadar sıcak havalar etkisini sürdürdü. Kış ayı olarak bildiğimiz aralıkta ise sanki eylül-ekim ayındaymışçasına yaprakların döküldüğüne şahit olduk. Aralık, sanki bir sonbahar başlangıcıydı.

Yine aynı dönemde ülkemiz bir kuraklık kuşağına girdi. Havalar ne soğudu ne de yağdı. Ağaçlar kışın göbeğinde çiçek açtı ve büyük endişelere kapıldık. Ama şu sıralarda yurdumuzun dört bir yanında kar ve yağmurun etkisi altındayız. Şükürler olsun ki çok özlediğimiz “kara kışı” yaşıyoruz.

Dört mevsim artık geç başlayıp, geç bitiyor. Baharı müjdeleyip kapı pencere açtıran ama sonunda kazma kürek yaktıran mart ayına bakın. Son yıllarda baharı müjdelediği falan yok. Mart ayının kış aylarından farkı kalmadı. Doğrudan kışın ortasında olduğumuz hissini veriyor.

Tabii ki iklim değişikliği ciddi bir konu. Ancak başımıza gelen şey, küresel ısınmanın bir sonucu mu? Yoksa en az hata payı olan Miladi Gregoryen takvimin, o zayıf olasılığının gerçekleşerek sapma yapması mı?

Miladi takvimin ilk şekli olan Jülyen takvimi, artık yıl hesaplamasındaki ufak bir fark sonucu yaklaşık her 128 yılda bir günlük kayma oluşturmuştu. Bu nedenle de 16. yüzyılda yerini Gregoryen takvimi almıştı.

İklim krizi kadar, takvimde sapma ihtimali de değerlendirilmeli. İnsanlar Jülyen takviminin hatalı olduğun 1600 yıl sonra anlamıştı. 450. yılındaki Gregoryen takviminin hata ihtimalini kapsam dışı bırakmak çok akıllıca değil. Üstelik geçen sürede binlerce gökyüzü ve uzay keşfi yapılmışken...

Yorumlar

Popüler Yayınlar