TAM KAPANMADAN NOTLAR
Kovid-19
vaka artışları sonrasında uygulanan tam kapanma artık bir sağlık tedbirinden
daha çok özgürlükler meselesi olarak ele alınmalı. Tam kapanmanın ilk darbe
vurduğu alan ise ekonomik özgürlükler. Seyahat özgürlüğü, toplantı ve gösteri
yapma hakkı, eğitim hakkı da fazlasıyla zarar görmüş durumda.
Alkol yasakları gibi Kovid-19 ile bir alakası olmayan uygulamalar, iktidarın pandemiyi topluma karşı bir ideoloji dayatması olarak kullandığını gösterdi. “128 milyar dolar nerede?” sorusunu soran pankartlar bile pandemi gerekçesiyle toplatıldı ve her türlü pankart asmak yasaklandı.
Futbolda kulüplerin ve taraftarların şampiyonluk kutlamaları, tüm statlara seyirci alınması, tarikat liderlerinin kalabalık cenazeleri, Doğu Kudüs’e saldıran İsrail’in protesto edilmesi, tam kapanmanın aslında keyfi olarak uygulandığının en bariz örneklerinden oldu. Bir de turistlere sağlanan ayrıcalık var ki, bütün bir milleti rencide etti. Halk olarak şairin o dizelerini anımsadık bir kez daha: “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya…”
ESNAFIN BİTİRİLMESİ
Salgın tedbirleriyle alınan kapanma kararlarının en çok etkilediği grup şüphesiz esnaflar oldu. Bu süreç yapayalnız bırakılan esnafı ve esnaf işçisini intihara sürüklüyor. Pek çok intihar haberi, toplumda daha fazla kötü örnek olup yayılmasın diye yayınlanmıyor. Tabii ki sorumlu gazetecilik bunu gerektirir lakin bu görmezlik, o insanların ekonomik zorluk nedeniyle canlarına kıydıkları gerçeğini maalesef değiştirmiyor.
Burada AK Parti’nin de bir tuzağa düşürüldüğü kanaatindeyim. Esnaf, 19 yıllık iktidarı boyunca seçimlerde AK Parti’ye en fazla oy veren grubu oluşturuyordu. Bilim kurulu önerisiyle salgın sürecinde alınan esnafa iş yaptırmama kararlarıyla AK Parti ile esnafın bağı tahrip edildi.
BİLİMSEL
FAŞİZM
Pandemi başından beri bilim kurulu üyesi olsun olmasın pek çok doktor televizyonlarda çıkıp açıklamalarda bulunuyor. Bırakın aralarındaki fikir uyuşmazlığını, zaman içinde kendi söyledikleriyle çeliştiler. Dün söylediklerinin tam tersini ertesi gün söylediler, söylemeye devam ediyorlar. Kimse de çıkıp bu çelişen ifadeleri nedeniyle onlara hesap sormuyor, düştükleri çelişkili durumu hatırlatmıyor bile.
Hele bazı bilim insanlarının, olumlu sayılabilecek gelişmeler sonrasında bile adeta zevk alırcasına topluma umutsuzluk, karamsarlık aşılaması, alınan her tedbiri bir türlü yeterli görmemesi, insanları ve toplumu daha da kısıtlamak istemesi, dahası Hükümete bu tehlikeli zihniyetini dayatması ancak ve ancak “Bilimsel faşizm” olarak açıklanabilir.
Maalesef toplumumuzda din adamlarının sözlerinin sorgulanmadan kabul edilmesi gibi kronik bir hastalık vardır. Salgın sürecinde gördük ki, halkımız ve yöneticilerimiz bilim insanlarının sözlerini de sorgulamadan kabul ediyor. O sözler kendi içinde çelişkiler barındırsa da muhakeme edilmeden kabul görüyor.
İşte bu sorgusuz sualsiz sınırsız teslimiyetlerimiz; sağlıktan ekonomiye, eğitimden adalete içinde bulunduğumuz acı tablonun bir numaralı sebebini teşkil ediyor.
Yorumlar
Yorum Gönder