POLONYA’NIN KURTULUŞUNDAKİ TÜRK KEHANETİ

Alp Ramazanoğlu |

1025 yılında bağımsız bir krallık olarak tarih sahnesine çıkan Polonya Krallığı, Avrupa’nın önemli güçlerinden biri olarak varlık gösterdi. Doğu Avrupa’da sahip olduğu geniş topraklarla 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda en kudretli dönemini yaşayan ülke, Osmanlı ve Rusya’nın Avrupa içlerine daha fazla ilerlemesine set çekti.

Polonya, ülkedeki hakim etnik grup olan Lehlerden dolayı Osmanlı İmparatorluğu tarafından ‘Lehistan’ ismiyle anıldı. Osmanlı, 1526 yılındaki Mohaç Muharebesi’nde Macaristan’ın büyük bir kısmını fethederek Lehistan ile komşu oldu. Polonya ve Litvanya’nın 1569 yılında birleşerek kurduğu Lehistan-Litvanya Birliği de Osmanlı diplomasisinde ‘Lehistan’ adıyla anılmaya devam etti. Lehistan-Litvanya Birliği, 18’inci yüzyılın başına kadar Avrupa’nın sayılı güçlerinden biri olarak etkisini sürdürdü.

Lehistan-Litvanya Birliği'nin en geniş sınırları

DÜŞMANLIKTAN DOSTLUĞA OSMANLI-LEHİSTAN İLİŞKİLERİ

Osmanlı-Lehistan ilişkileri zaman zaman savaşlarla gerildi zaman zaman ittifaklarla yakınlaştı. Her iki ülke de güçlerinin zirvesini yaşadıkları 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda pek çok kez savaştı. Ancak Doğu Avrupa’da 18’inci yüzyılda artan Rus tehdidi, ilişkileri düşmanlıktan dostluğa çevirdi.

Rusya karşısında girdiği savaşlarda yenilen ve topraklarını kaybeden Lehistan ile benzer kaderi yaşayan bir başka devlet de Osmanlı’ydı. Ancak Lehistan, Osmanlı’dan daha zayıf durumdaydı ve her şeye rağmen ayakta kalabilen Osmanlı dirayetine ve etkinliğine sahip değildi.

LEHİSTAN’IN PAYLAŞILMASI

Lehistan, 18’inci yüzyılın başından itibaren doğu topraklarını Rusya’ya kaybetmişti. Ancak, Avrupa içlerine daha fazla ilerlemek isteyen ve Balkanlardaki Slavlarla birleşme hayalindeki Rusya için Lehistan’ın ortadan kalkması elzemdi. Rusya’nın Lehistan’ın tamamını ilhak edecek gücü vardı ancak bu hamlesiyle İngiltere, Fransa ve Osmanlı’yı karşısına alacaktı. Rusya böyle riskli bir hamle yapmak yerine kendine iki müttefik buldu: Prusya ve Avusturya.

Prusya, Avrupa’nın yükselen Alman gücüydü. Topraklarını daha da genişletmek, gücünü başta diğer Alman devletlerine ve Avrupa’ya ispat etmek istiyordu. Lehistan, bu doğrultuda Prusya için zayıf ve ideal bir hedefti.

Avusturya ise Prusya’nın aksine güç kaybediyordu. Duraklama evresindeki devlet için kazanılacak toprak, önemli bir prestij kaynağı olacaktı. Fakat Avusturya; Slavları birleştirme hayalindeki Rusya’nın Osmanlı ve Lehistan gibi aşması gereken engellerden biriydi. Rusya ile aralarında tampon güç durumundaki Lehistan’ın ortadan kalkmasıyla sıranın kendine geleceğini ya bilmiyordu ya da toprak kazanma açlığı bu bilgisini gölgeliyordu.

Lehistan topraklarının Rusya, Avusturya ve Prusya tarafından paylaşılması 

Nihayetinde Lehistan 1795 yılında Rusya, Avusturya ve Prusya tarafından paylaşıldı. 1025’ten beri varlığını sürdüren devlet, 770 yıl sonra yok edildi.

OSMANLI’NIN PAYLAŞIMA KARŞI DURUŞU

İngiltere ve Fransa’nın cılız tepkileri bir yana, Lehistan’ın paylaşılmasına en net karşı duruşu Osmanlı gösterdi ve Rusya, Avusturya ve Prusya’nın bu hamlesini hiçbir zaman tanımadı. Tarihi kaynaklara göre Osmanlı Sadrazamları; Rusya, Avusturya ve Prusya elçilerini her kabullerinde “Lehistanlı meslektaşınız nerede? Aranızda göremiyorum da!” sorusunu yönelmişti.

Osmanlı, Polonya’daki bağımsızlık hareketlerini ve ayaklanmaları da destekledi. Vatanlarından sürgün edilen Polonyalı göçmenlere kucak açtı. İstanbul’da, Polonyalılar için günümüzde de varlığını sürdürmekte olan Polonezköy adında bir köy kuruldu. 

Nazım Hikmet ve anne tarafından büyük dedesi Mustafa Celaleddin Paşa

Büyük şair Nazım Hikmet’in anne tarafından büyük dedesi de Osmanlı’ya sığınan Polonyalılardan biriydi. Konstanty Borzecki, Müslüman olduktan sonra Mustafa Celaleddin adını aldı, paşalığa kadar yükseldi ve Osmanlı Devleti’ne önemli hizmetlerde bulundu.

VİSTÜL NEHRİNDEKİ TÜRK ATLARI

770 sene boyunca aralıksız olarak varlığını sürdürmüş ve kıta Avrupa’sının daima dikkate alınan gücü olmuş Lehistan’ın, üç ülke tarafından haksızca paylaşılması Polonyalılarda çok derin bir hüzne sebep oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun işgale karşı tepkisi; devletsiz kalan ve bağımsızlıklarını yitiren Polonya halkının, Türkleri ayrı bir yere konumlandırmasına neden oldu.

Ukraynalı kahin Wernyhora, 19’uncu yüzyıldaki kehanetinde şöyle diyordu: “Türk atları Vistül nehrinden su içmedikçe Polonya kurtulmaz.”

Ve o kehanet gerçekleşti… 

Vistül nehrinden su için Türk atları temsili

Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı’na girdi. Almanya’nın isteği üzerine Avusturya-Macaristan’a destek olmak için Galiçya Cephesi’ne asker gönderdi. 1916-17 yıllarında Galiçya’da Rusya’ya karşı savaşan Türk ordusunun atları, Polonya’nın Vistül nehrinden su içti. 1 yıl sonra Polonya bağımsızlığını kazandı.

I. Dünya Savaşı, Polonya için yeni bir doğuşun, Osmanlı için ise sonun başlangıcı demekti. Büyük Türk milleti, destansı bir Kurtuluş Mücadelesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken yeni Türk devletini tanıyan ilk Avrupa ülkesi Polonya Cumhuriyeti oldu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar