TÜRKİYE’NİN ‘İSTİLA’ SORUNU

Alp Ramazanoğlu | 

Karabük Üniversitesi’nde yaşananlar dünden bu yana Türkiye’de sosyal medyanın gündemine oturdu. Mide bulandıran detayları burada tekrar etmeyeceğim. Anadolu’daki üniversitelerin kontrolsüz bir şekilde yabancı öğrencilerle doldurulmasının doğal sonucunu yaşıyor şehirlerimiz. 

Bu öğrencilerin büyük çoğunluğu gelişmiş ülkelerden değil, maalesef Orta Doğu ve Afrika başta olmak üzere dünyanın geri kalmış ülkelerinden Türkiye’ye getirildi. Afrika’da çok yaygın olan AIDS (HIV) başta olmak üzere çeşitli virüsler kentlerimizde Türk öğrenciler başta olmak üzere insanlarımıza bulaşıyor. 

İşin sadece yabancı öğrenci boyutu yok. Tehlikenin hudutları öylesine geniş ki, belki de konunun en az zararlı olan kısmı yabancı öğrenciler. Çünkü kaçak değiller, kayıt altındalar. Adresleri ve kimlikleri belli. Devlette güçlü bir irade oluştuğu zaman sınır dışı edilmeleri kolay. 

Türkiye için daha büyük sorun kaçak göçle ilgili. Kimin ne sebeple Türkiye’ye geldiği belirsiz. Kimlikleri gerçek mi bilinmiyor. Suçlu mu, katil mi, salgın hastalık taşıyıcısı mı haberdar değiliz. Doğu sınırlarımızdan İran denen fitne yuvası ülkenin de büyük teşvikiyle ülkemize giriyor bu insanlar. Avrupa Birliği ile yapılan berbat ötesi ‘Geri Kabul Anlaşması’ sebebiyle Türkiye’den ayrılan kaçak göçmenler de yeniden ülkemize gönderiliyor. ‘Giriş var, çıkış yok’ mantığıyla Türkiye, adeta mülteci çöplüğüne çevrildi. 

Sağlıktan ekonomiye, kültürden insani değerlere kadar medeniyetten tümüyle geri kalmış ülkelerin insanları bunlar. Türkiye’deki etkin aşılama çalışmalarıyla mağlup edilmiş geçtiğimiz yüzyılın ölümcül virüsleri, Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden gelen işgalciler yüzünden yeniden görülmeye başladı. AIDS ise hiç olmadığı kadar yayılmış durumda. 

101 yıl önce Atatürk’ün önderliğinde kurulan laik Cumhuriyet içerisinde sağlanan din ve devlet arasındaki dengeyle halkımızın özgür bir yaşam sürmesi, bu göçler sonucu risk altında. Arap ülkelerinden, Afganistan’dan, Pakistan’dan akın akın ülkeye giren gruplar, laik cumhuriyetin kazanımlarına karşı radikalleri de içlerinde barındırıyor. 

KAÇAK GÖÇ KADAR KAYITLI GÖÇ DE TEHDİT 

Başımız maalesef sadece kaçak göçle değil, kayıtlı düzenli göçle de belada. Şehirlerimize olan göç sadece bu geri kalmış ülkelerle sınırlı değil. Ege ve Akdeniz kıyılarımızdaki en önemli şehirlerimiz, Rusya-Ukrayna Savaşı bahanesiyle ülkeye gelen Rus ve Ukrayna vatandaşlarıyla dolu. 

Önce 250 bin dolara daha sonra biraz yükseltilerek 400 bin dolara verilen oturum izni ve Türk vatandaşlığı dolayısıyla Balkanların, Avrupa’nın ve Latin Amerika’nın mafyaları ve kartelleri de kentlerimizde cirit atıyor. İstanbul’da dünyanın muhtelif ülkelerinden gelen birçok suç örgütü sokak ortasında hesaplaştı. Silahlı çatışmalarda masum vatandaşlarımız hayatını kaybetti veya yaralandı. 

Tüm bu istilanın başlangıcı sayılan Suriye İç Savaşı sonucu ülkemize yerleştirilen Suriyeli sığınmacılar sorunu ise olduğu gibi duruyor. Ne iktidarda ne de ana muhalefette Suriyeliler başta olmak üzere dünyanın her yerinden ülkemize gelen kaçak veya kayıtlı tüm istilacıları geri gönderme yönünde hiçbir irade yok. 

Türkiye halkı olarak şehirlerimizin, üniversitelerimizin, fabrikalarımızın, sahillerimizin istilasını sessizce izlemekten başka hiçbir şey yapamıyoruz. Ekonomik sorunlar, kısır tartışmalarla yaratılan yapay gündemlerle uyutuluyoruz. Edirne’den Hakkari’ye tüm şehirlerimiz ilçelerimiz tehdit altında ama biz bu tehlike hiç yokmuş gibi davranıyoruz. Kafamızı çeviriyoruz. Tıpkı milletimiz gibi devletimizin de refleksleri uyuşmuş halde. Eğer önlemler alınmazsa, istila tehdidi görmezden gelemeyeceğimiz boyutlara ulaşacak ve iş işten geçmiş olacak. 

Türkiye’nin kaçak veya kayıtlı farketmeksizin ‘yabancı istilası’ sorununu çözmek için İttihat ve Terakki kararlılığı göstermesi şart. Bugün Türkiye’nin Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa gibi liderlere şiddetle ihtiyacı var.

Yorumlar

Popüler Yayınlar